Gezi Yazısının Tarihsel Gelişimi

GEZİ YAZISININ TARİHSEL GELİŞİMİ

Kişilerin gezi yazısı türünde metinler oluşturmalarının nedenlerini insana özgü gerçekliklerden yola çıkarak açıklayabiliriz:
1. Gezme isteği: İnsan, doğası gereği, bazen, yaşadığı ortamın dışına çıkmak, başka insanlar, başka hayatlar, başka coğrafyalar vb.ni tanımak ister. Bu istek, onu seyahatlere çıkmaya yönelten en önemli unsurdur. Gerçi, insanların seyahat etmelerinin, ekonomik, siyasi, askerî nedenleri de vardır. Ama bu nedenlerden hiçbiri seyahate çıkmanın temelde insan doğasının gereği olduğu gerçeğini değiştirmez.

2. Yazma isteği: Yazmak, paylaşmak demektir. İnsan, kendi duygu, düşünce ve tecrübelerini; yaşadıkları ya da tanık oldukları olaylar hakkındaki bilgi ve gözlemlerini başkalarına da anlatmak, onları da bunlardan haberdar etmek, yani bunları onlarla paylaşmak ister. İnsanoğlu en eski çağlardan beri yaşadığı ortamın dışına çıkarak başka yerleri gezip görmek istemiş, gezip gördüğü yerler hakkında edindiği bilgileri de yazılı ya da sözlü olarak başkalarıyla paylaşma yoluna gitmiştir. Gezi yazıları, insanların gezdikleri yerleri başkalarına da tanıtma isteğinin metinler aracılığıyla somutlaştırılması sonucunda ortaya çıkmıştır.

Gezi yazılarının birçoğu, gezme eylemini hayatlarının merkezine yerleştiren kişiler olan gezginler (seyyahlar) tarafından oluşturulmuştur. Bu yazılara, eskiden seyahatname denirdi. Bugüne kadar oluşturulmuş bütün seyahatnameler içinde Marko Polo, İbni Battuta ve Evliya Çelebi‘nin seyahatnameleri, bu türün tarihsel gelişimi açısından büyük önem taşımaktadır.

Venedikli bir tüccarın oğlu olan Marco Polo (1254-1324), Papa 9. Gregorius’un, babası ile amcasını Kubilay Han‘a bir mektup götürmekle görevlendirmesi üzerine onlarla birlikte Anadolu, Mezopotamya, Iran, Türkistan, Pamir Dağları, Gobi Çölü’nü geçerek Çin’e ulaşmış, Pekin’e gitmiş; yaklaşık iki buçuk yıl süren bu yolculuklarından sonra Kubilay Han’ın verdiği görevle 17 yıl boyunca Doğu ülkelerini dolaşmış, bu süre zarfında tarih, etnografya ve coğrafya incelemeleri de yapmıştır. 1292’de babası ve amcasıyla birlikte, iran Şahı ile evlenecek bir prensesi iran’a götürmekle görevlendirilen Marko Polo, 14 gemi ve 600 kişiyle çıkılan 18 aylık zorlu bir deniz yolculuğu sonrasında sağ kalan 20 kişiyle Hürmüz Limanı’na ulaşmayı başarmış, ardından 1295’te Venedik’e dönmüş ve ticarete atılmıştır. Cuzzolo Savaşları’ndan sonra Cenevizlilere esir düşen (1298) Marko Polo, birlikte esir düştükleri arkadaşı Rusticheollo do Pisa’ya, başından geçen ilginç olayları, gezip gördük ğü yerlerin ilginç özelliklerini, oralarda yaşayan halkların gelenek ve göreneklerini anlatmış, o da bunları yazıya aktarmıştır. Marko Polo’nun Rusticheollo do Pisa’ya yazdırdığı bu kitap, II Milione adıyla yayımlanmış ve gezi yazısı metinlerinin öncüsü olmuştur.

Dünya edebiyat tarihindeki ilk gezi yazısı metinlerine Bizanslı gezgin Priskos ile Kilikyalı gezgin Zemarchos’un eserleri örnek gösterilebilir: 448 yılında Attila’ya gönderilen elçilik heyetinde bulunan bir tarihçi olan Priscus, Avrupa Hunları hakkında ilginç ve önemli tespitlerde bulunmuştur.

568 yılında Göktürk ülkesini ziyaret eden Bizans elçiler kurulunun başkanlığını yapan Kilikyalı Zemarchos da bu gezi sırasında yaşadıklarını ve gördüklerini canlı betimlemelerle eserine aktarmıştır.

İlk dönem gezi yazısı metinlerinden biri de İranlı şair ve din bilgini Nasır Hüsrev‘in Sefemâme isimli eseridir. Nasır Hüsrev, bu eserinde 1045-1052 yılları arasında gerçekleştirdiği Mısır seyahatini anlatmıştır. Gezisine Merv’den başlayan, Nişabur, Rey gibi iran kentlerini, Güneydoğu Anadolu’nun bazı kentlerini geçerek Suriye ve Mısır’a ulaşan Nasır Hüsrev’in bu geziye hac ibadetini yerine getirmek için mi, ilim tahsil etmek için mi, o dönem İsmailiye mezhebinin merkezi konumundaki Mısır’a gitmek için mi çıktığı tam olarak belirlenememiştir.

Gezi yazısı türündeki metinlerden oluşmuş ilk Türkçe eser, Şeydi Ali Reis (1498-1562) tarafından yazılmıştır. Kanuni döneminde Mısır Kaptanlığı görevine getirilmiş bir denizci olan Şeydi Ali Reis, Mir’âtü’l-Memâlik isimli eserinde Mısır Kaptanlığı görevine getirilmesinden başlayarak Hindistan yolculuğunu, oradan da istanbul’a dönünceye kadar başından geçen ilginç olayları anlatmıştır. Hint Okyanusu’nda Portekizlilerle savaşan, ardından büyük bir fırtınaya yakalanan, karaya çıktıktan sonra Hindistan, Afganistan, Maveraünnehir, Horasan, İran ve Irak’ı geçerek İstanbul’a ulaşan Şeydi Ali Reis, üç buçuk yıl süren bu maceralı yolculuğunda yaşadıklarını ve gördüklerini “Mir’âtü’l-Memâlik” isimli eserinde anlatmış, bu anlatılara yer yer şiirler ve gemici türküleri ekleyerek metne ayrı bir hava katmıştır.

Edebiyat tarihimizde gezi yazısı türündeki metinlerden oluşan ikinci eser, Trabzonlu Âşık Mehmet tarafından yazılan Manâzıru’l-Avâmil‘dir. Yazar, yirmi beş yıllık gezi hayatı süresince edindiği bilgileri, eski kaynaklardan okuduğu ve başkalarından duyduğu bilgilerle zenginleştirerek eserine aktarmıştır.

Edebiyat tarihimizde temelde gezi yazısı türünde oluşturulmamakla birlikte kimi bölümleri gezi yazılarıyla önemli benzerlikler gösteren eserlere de rastlamak mümkündür. Piri Reis‘in (1465-1554), Kitab-ı Bahriye‘si ile Kâtip Çelebi‘nin (1609-1658) Cihannüma’sı bu tür eserler arasındadır. Büyük ölçüde gezip görme sonucunda edinilen bilgilerle oluşturulan bu eserlerdeki bazı metin parçalarının, seyahatname sınıfında yer alan birçok eserden içerik ve anlatım bakımından daha nitelikli olduğu rahatlıkla söylenebilir.

Gezi edebiyatımız açısından hac yolculuklarını anlatan kitapların ayrı bir önemi olduğunu belirtmeliyiz. Çoğunlukla Surre Alayları’yla çıkılan hac yolculukları sırasında yaşanan ve gözlemlenen kimi olayların betimlemelerle donatılarak anlatıldığı bu eserlerin en önemlileri, Mehmet Edip’in Menâsikü’l-Hacc’ı ile Nâbî’nin Tuhfetü’l-Harameyn‘idir.

Osmanlı padişahları, kendilerinden önceki İslam devletlerinin yöneticilerinin başlattığı bir geleneğe bağlı kalarak Mekke ve Medine’nin kutsallığından hareketle o topraklarda yaşayan fakirlere, din görevlilerine ve Mekke-Medine emirlerine verilmek üzere paralar, kıymetli halılar, seccadeler, murassa avizeler, şamdanlar, paha biçilmez mushaf-ı şerifler, puşideler (örtüler), buhurdanlar, elbiseler, Mekke Emîri’ne mahsus sırmalı ve işlemeli kaftanlar, mücevherli kılıçlar, tespihler ve daha pek çok kıymetli eşyadan oluşan çeşitli hediyeler göndermişlerdir. Her yıl hac mevsimi yaklaşınca gönderilen bu hediyelere surre, bu hediyeleri yerlerine ulaştırmakla görevlendirilmiş kafileye de Surre-i Hümâyûn Alayları denmiştir. Her yıl özel olarak donatılan ve recep ayının 12’sinde padişahın da katıldığı muhteşem bir törenle yola çıkarılan bu alaylar, başkentten ve geçtiği güzergâh üzerinden katılan hacı adaylarıyla birlikte binlerce kişiden oluşan bir kervana dönüşürdü.

Osmanlı Devleti’ni yurt dışında temsil etmek amacıyla çeşitli ülkelere gönderilen diplomatların, gittikleri yerlere ait gözlem ve izlenimlerini, orada karşılaştıkları ilginç durum ve olayları anlattıkları eserler olan sefaretnâmelerin bir kısmında gezi yazılarındakilere benzer niteliklere rastlanabilir. Yirmisekiz Çelebi Mehmet Efendi’nin 1720-1721 yıllarında elçilik göreviyle bulunduğu Paris’teki izlenimlerini anlattığı Fransa Sefaretnâmesi, Şehdî Osman Efendi’nin Rusya Sefaretnâmesi, Silahdar İbrahim Paşanın Sefaretnâme-i Necati, Yasincizade Seyyid Ab-dulvahhab Efendi’nin Musavver İran Sefaretnâmesi isimli eserleri, bu tür eserlere örnek gösterilebilir.

Büyük bölümü on sekizinci yüzyılda oluşturulan bu sefaretnâmeler dışında söz konusu zaman diliminde gezi yazısı-anı türünde yazılmış önemli bir eser daha vardır: Keçecizâde İzzet Molla‘nm Mihnet Keşan‘ı. Keçecizâde İzzet Molla (1785-1829), mesnevi nazım biçiminde yazdığı bu eserinde, Keşan’a sürülmesini, yolculuk sırasında ve Keşan’dayken gördüklerini ve yaşadıklarını, sürgün hayatının bitimini ve istanbul’a dönüşünü anlatmıştır.

Türkçe gezi kitaplarının yazılmasında 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren belirgin bir artış yaşanmıştır Bu kitapların önemli bir bölümü diplomatlar, askerler, denizciler, gazeteciler ve doktorlar tarafından yazılmıştır. O zamandan Cumhuriyetin ilanına kadar geçen sürede yazılmış ve yayımlanmış gezi kitaplarının yazarlarının ya doğrudan devlet memuru ya da devletle bir şekilde ilişkili kişiler olmaları, bu kitapları günümüz gezi kitaplarından ayıran önemli bir farktır. Gerçi günümüzde de özellikle yurt dışı gezi izlenimlerini kaleme alan yazarların bir bölümü devlet görevlisidir. Ama artık devlet görevlisi olmayan kişilerin de çok fazla gezi kitabı yazdıkları, hatta bu kitapların sayısının devlet görevlilerinin yazdıkları kitaplardan fazla olduğu da bir gerçektir. Bunda, seyahat etmenin; ekonomi, güvenlik, ulaşım olanakları gibi çeşitli açılardan eski dönemlerle kıyaslanamayacak ölçüde kolaylaşmış olmasının etkisi büyüktür.

Edebiyatımızda Önemli Bazı Gezi Yazıları:

  • Ahmet Mithat Efendi >>>  Avrupa’da Bir Cevelan
  • Cenap Sahabettin >>> Hac Yolunda
  • Ahmet Haşim >>> Frankfurt Seyahatnamesi
  • Ataol Behramoğlu >>> Başka Gökler Altında
  • Bedri Rahmi Eyuboğlu >>> Mavi Yolculuk Defteri

Ayrıca bkz >>> Gezi (Seyahat)

Ayrıca bkz >>>  Gezi Yazısı Örneği