İstiare

istiare Eğretileme

İstiare (Eğretileme):

İstiare, bir varlığın ya da kavramın, isminin doğrudan verilmeyip başka bir varlık ya da özellik söylenerek anlatılmasıdır. İstiare, benzetmenin iki temel öğesinden sadece birinin (sadece benzeyen ya da sadece kendisine benzetilen) kullanılmasıyla yapılan edebî sanattır. Şiir dilindeki imgelerin oluşturulmasında sıkça yararlanılan bu sanatı bir örnekle açıklayalım:

Sabahtan uğradım ben bir fidana
Dedim mahmur musun dedi ki yok yok
Ak elleri boğum boğum kınalı
Dedim bayram mıdır dedi ki yok yok

Erzurumlu Emrah

 

Şair, yukarıdaki dörtlükte halk edebiyatı şairlerinin sıkça kullandıkları kalıplaşmış bir istiareye başvurarak sevgilisini fidana benzetmiştir. Bu durumda benzeyen, sevgili; kendisine benzetilen ise fidandır. Şair benzetmenin bu iki temel unsurundan sadece birini (kendisine benzetilen) kullanarak istiare yapmıştır.

Üç tür istiare vardır: Açık, kapalı ve temsilî istiare.

a. Açık istiare

Benzetme öğelerinden sadece kendisine benzetilenin söylenmesiyle yapılan istiaredir. Açık istiarede kendisine benzetilen söylenir, benzeyen söylenmez ama benzeyenin bir ya da birkaç özelliği belirtilir.

ÖRNEK 1

Bir gün gelecek sen de perişan olacaksın.
Ey gonca bu cemiyeti her dem mi sanırsın?

Ziya Paşa

Şair, bu dizelerde bir varlığa “gonca” kelimesini kullanarak hitap etmektedir. Bu hitapta açık istiare vardır. Çünkü şair bu kelimeyi gerçekten bir çiçek için, bir gonca için kullanmamaktadır. Bunu “Bu cemiyeti, etrafında senin için toplananları her dem mi sanırsın, bunlar her zaman senin için burada olacaklar mı, bir gün gelecek sen de yaşlanacak ve perişan olacaksın.” anlamına gelen sözlerden anlıyoruz. Şair “gonca” kelimesiyle başka bir varlığı, genç ve sağlıklı bir insanı kastetmektedir. Şair, kendisine benzetileni (gonca) söylemekle yetinmiş; benzeyeni açıkça söylememiş ama onun bir insan olduğunu çağrıştıran ifadeler kullanmıştır.

ÖRNEK 2

Kul Mustafa gözden saçar jaleler,
Arar bulamaz derdine çâreler,
Açılmıştır gonca güller lâleler,
Yeryüzünün al olduğu zamandır.

Kayıkçı Kul Mustafa

Yukarıdaki dörtlüğün ilk mısrasında “gözyaşı” yerine “jale” (kırağı, çiy) kelimesi kullanılarak açık istiare yapılmıştır: Benzeyen (gözyaşı) söylenmemiş, sadece kendisine benzetilen (jale) söylenmiştir.

Dize şöyle söylenseydi teşbih yapılmış olurdu:

kendisine benzetilen ve benzeyen

b. Kapalı istiare

Benzetme öğelerinden sadece benzeyenin kullanılmasıyla yapılan istiaredir. Kapalı istiarede kendisine benzetilen söylenmez, ama onu çağrıştıran bir ya da birkaç özellik (benzetme yönü) mutlaka verilir.

ÖRNEK 1

Sahillerin yasta, ufkun bütün sis
Deniz bu akşam bir matemin mi var?
Sularında soldu son açan nergis
Yaza mersiye mi ufkunda rüzgâr?

Ahmet Hamdı Tanpınar

“Yaslı, matemli olmak” insana özgü bir niteliktir. Bu nitelik yukarıdaki dizelerde denize aktarılmış, yani deniz insana benzetilmiştir. Yalnızca benzeyen (deniz) söylenmiş, kendisine benzetilen (insan) söylenmemiş, ama kendisine benzetilenin bir özelliği (yaslı, matemli olmak) belirtilmiştir.

ÖRNEK 2

Ne mektup geliyor ne haber senden.
Söyle de bileyim bıktın mı benden?
Her akşam güneşin battığı yerden
Gözlerin doğuyor gecelerime.

Halit Çefikoğtu

Bu dörtlüğün son mısrasında kapalı istiare vardır. Benzeyen (gözlerin) söylenmiş, kendisine benzetilen (ay, mehtap) söylenmemiştir. Bu mısra şu şekilde söylenseydi teşbih yapılmış olurdu:

Gözlerin bir mehtap gibi doğuyor gecelerime

c. Temsilî (Yaygın) istiare:

Bir şiir, baştan sona bir istiare üzerine kurulmuşsa bu tür istiarelere temsilî istiare denir. Temsilî istiarede çoğunlukla kendisine benzetilen söylenir, benzeyen söylenmez ama benzeyeni çağrıştıran birçok özellik verilir. Böylelikle bu özelliklerden yola çıkılarak benzeyenin ne olduğu anlaşılır.

ÖRNEK 1

Aşağıdaki şiirde “at“a birtakım özellikler yüklenerek aslında Türk milleti anlatılmak istenmiştir. Benzeyen (Türk milleti) söylenmemiş, kendisine benzetilen (at) söylenmiştir.

AT

Bin gemle bağlanan yağız at şaha kalkıyor.
Gittikçe yükselen başı Allah’a kalkıyor.

Son macerayı dinlememiş varsa anlatın,
Râm etmek isteyenler o mağrur asil atın.

Beyhudedir, her uzvuna bir halka bulsa da
Boştur köpüklü ağzına gemler vurulsa da

Coştukça böyle sel gibi bağrında hisleri
Bir gün başında kalmayacaktır seyisleri.

Son şanlı macerasını tarihe anlatın
Zincir içinde bağlı duran kahraman atın.

Gittikçe yükselen başı Allah’a kalkıyor.
Asrın baş eğdi sandığı at şaha kalkıyor.

Faruk Nafiz Çamlıbel

ÖRNEK 2

Aşağıdaki şiirde de benzer bir durum söz konusudur. Şiirin bütününde bir gemiden ve bu geminin yaptığı son yolculuktan söz edilmiştir. Aslında o yolculukla kastedilen, ölümdür; gemiyle kastedilen de o yolculuğa çıkan ruhtur. Şiirde kendisine benzetilen (gemi) söylenmiş, benzeyen söylenmemiştir.

SESSİZ GEMİ

Artık demir almak günü gelmişse zamandan,
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.
Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;
Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol.
Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli,
Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli.
Bîçâre gönüller! Ne giden son gemidir bu!
Hicrânlı hayâtın ne de son matemidir bu!
Dünyâda sevilmiş ve seven nafile bekler;
Bilmez ki giden sevgililer dönmiyecekler.
Birçok gidenin her biri memnun ki yerinden,
Birçok seneler geçti; dönen yok seferinden.

Yahya Kemal Beyatlı