Ömer Seyfettin

ÖMER SEYFETTİN (1884 -1920):

Yazar, Gönen’de dünyaya geldi. Gönen’de başladığı eğitim hayatını annesi ile birlikte gittiği İstanbul’da devam ettirdi. 1896’da Baytar Rüştiyesinden mezun oldu. Edirne Askerî okulundan sonra İstanbul’da Mekteb-i Harbiyeyi bitirdi, teğmen rütbesi ile askeriyeye katıldı. İzmir Zabıtan ve Efrat Mektebinde öğretmenlik görevinde bulundu. 1908’de Selanik 3. Orduda görevlendirildi, 1911 yılında ordudan istifa etti. Balkan Savaşı cereyan edince yeniden askere alındı. Sırp ve Yunan ordularıyla yapılan savaşa katıldı. Yanya Kalesi’nin savunması esnasında Yunanlara tutsak düştü. 1 sene devam eden esirlikten sonra İstanbul’a döndü. 1914’te Kabataş Lisesine edebiyat öğretmenliğine tayin edildi henüz 36 yaşında iken şeker hastalığına yakalanarak hayatını kaybetti 🙁

*1911 senesinde Genç Kalemler dergisinde yayımladığı “Yeni Lisan” isimli makalesi ile ismini duyurmuş, Ali Canip ve Ziya Gökalp ile beraber  Millî Edebiyat akımının önderlerinden olmuştur.

*Türk edebiyatında hikâyeciliği meslek haline getiren  ilk yazarımızdır. Özellikle kısa hikâye türünün tutunup yaygınlaşmasını sağlamıştır.

*Servetifünun‘a tepki olarak tasvir ve ruh çözümlemesini değil, olayı öne çıkarmış; Maupassant tarzı klasik hikâye anlayışının edebiyatımızdaki ilk başarılı örneklerini vermiştir.

*Konuşma dilini yazı diline uygulamayı amaçlamış; bütün eserlerini açık, süssüz bir anlatımla yazmış; kendi söyleyişi ile “hakikati görüldüğü gibi, edebiyat yapmadan yazmak” istemiştir.

*Edebiyat yoluyla toplumu düzeltme amacını gütmüş, seçkinlerden çok halka seslenmiştir.

*Hikâyelerinde toplumsal mutluluğu bireysel mutluluğa tercih eden insan tipini öne çıkarmıştır.

*”Beyaz Lale“, “Bomba” gibi hikâyelerinin konusunu Balkan Savaşı sırasında yaşadığı olaylardan almıştır. Bu hikâyelerinde Osmanlıcılık düşüncesinin yanlışlığını göstermek istemiştir.

*”Eski Kahramanlar” başlığıyla yayımladığı “Başını Vermeyen Şehit“, “Kütük”, “Topuz”, “Vire”, “Ferman”, “Pembe İncili Kaftan” gibi hikâyelerinde Türk tarihinin kahramanlık sayfalarını ele almıştır. Bu hikayeleriyle çöküntü içindeki Türk insanının moralini yükseltmeye çalışmıştır.

*”Yüz Akı”, “Üç Nasihat”, “Kurumuş Ağaçlar” gibi hikâyelerinin konusunu folklordan, Anadolu efsanelerinden almıştır.

*”Ant”, “Falaka”, “Kaşağı” gibi hikâyelerinde çocukluk anılarından yararlanmıştır.

*”Mahcupluk İmtihanı”, “Bahar ve Kelebekler”, “Yüksek Ökçeler”, “Düşünme Zamanı” gibi hikâyelerinin konularını günlük yaşamdan seçmiştir.

*”Perili Köşk”, “Keramet”, “Sanduka” gibi hikâyelerinde halkın yanlış inançlarını eleştirmiştir.

*Bir düşünceyi savunmak veya yermek amacıyla yazdığı hikâyeler, hikâye tekniği bakımından fazla güçlü değildir. “Fon Sadriştayn’in Oğlu”, “Kızılelma Neresi?”, “Primo Türk Çocuğu” gibi hikâyeleri bu gruba girer.

*Çoğu hikâyesinde mizah havası vardır. Mizah, eserlerindeki eleştirel tutumunun bir aracı gibidir.
Bazı roman denemelerine kalkışmışsa da bunlardan yalnız “Efruz Bey“i tamamlayabilmiş, “Yalnız Efe” adlı romanını yarım bırakmıştır. “Ashab-ı Kehfimiz” adlı uzun hikâyesini de roman olarak adlandırmıştır.”

*Yazarın fantezi roman diye nitelediği “Efruz Beyikinci Meşrutiyetle Birinci Dünya Savaşı arasındaki dönemin romanıdır. Efruz Bey, memleketimizdeki insan tiplerinin abartılarak çizilmiş bir karikatürü, başka bir deyişle Ömer Seyfettin’in Don Kişot‘udur.
Eserleri farklı yayınevlerince değişik adlarla kitaplaşmıştır.

Eserleri

Hikâye

  • Gizli Mabet,
  • Bahar ve Kelebekler,
  • İlk Düşen Ak,
  • Kahramanlar,
  • Bomba,
  • Yüksek Ökçeler,
  • Kurumuş Ağaçlar,
  • Falaka

Uzun Hikâye

  • Harem,
  • Primo Türk Çocuğu

Roman

  • Ashab-ı Kehfimiz,
  • Efruz Bey,
  • Yalnız Efe
  • Günlük Ruzname