Şathiye

SATHİYE
Tasavvuf edebiyatındaki mizahî nitelikteki şiirlere verilen addır.
♦ Tasavvuf şiirindeki şathiyeler 2 türdür: Deli saçması gibi görünen, fakat açıklandığında manalı olduğu görülen şathiyeler ve Tanriya latife yollu seslenen, onunla senli benli sohbet eder gibi söylenen şathiyeler.
♦ Şathiyelerde Tanrı”nın celâl sıfatının değil, cemâl sıfatının ön plana çıkarıldığı, diğer bir deyişle Tanrı’nın cezalandırıcı niteliğinden çok bağışlayıcı yönünün ön plana çıkarıldığı düşünülür. Yine de şathiyelerin çoğu, kuralcı din adamlarınca  hoş görülmemiş, küfür olarak görülmüştür.
♦ Bu çeşit şathiyelere daha çok Bektaşi-Alevi şairlerinde rastlanır.

Sathiye Örneği:

Yeri göğü ins ü cinni yarattın
Sen ey mimar başı eyvana mısın
Ayı burcu günü çarhı var ettin
Ey mekan sahibi rahşancı mısın

Denizleri yarattın sen kapaksız
Suları yürüttün elsiz ayaksız
Yerleri temelsiz göğü direksiz
Durdurursun acep iskancı mısın

Kullanırsin kanatsızca rüzgarı
Kürekle mi yaptın sen bu dağları
Ne yapıp da öldürürsün sağları
Can verub can alırsın sen cancı mısın

Sekiz cennet yaptın sen Âdem içün
Adın büyük bağışla anın suçun
Âdem’i çıkardın cennetten niçün
Buğday nene lazım harmancı mısın

Bu kışlara bedel bu yazı yaptın
Evvel bahara karşı güzü yaptın
Mizanı iki göz terazi yaptın
Bakkal mısın yoksa dükkancı mısın

Kazanlarda katranların kaynarmış
Yer altında balıkların oynarmış
On bu dünya kadar ejderhan varmış
Şerbet mi satarsın yılancı mısın

Esirci misin koydun cehenneme Arab
Hoca mısın okur yazarsın kitab
Aslın katib midir görürsün hisab
ihtisabın mı var yoksa hancı mısın

Yüz bin tamun olsa korkmam birinden
Rahman ismi nazil değil mi senden
Gaffâr-uz-zünûbum demedin mi sen
Affet günahımı yalancı mısın

Bilirsin ben kulum sen sultanımsın
Kalpte zikrim dilde tercümanımsın
Sen benim canımda can mihmanımsın
Gönlümün yârisin yabancı mısın

Beni delil eyler kendin söylersin
İçinden Azmi’yi pazar eylersin
Yücelerden yüce seyran eylersin
İşin seyran kendin seyrancı mısın Azmi

Sathiye Örneği 2:

Çıktım erik dalına, anda yedim üzümü
Bostan ıssı kakıyup, der ne yersin kozumu
Kerpiç koydum kazana, poyraz ile kaynattım
Nedir deyip sorana, bandım verdim özünü

İplik verdim çulhaya, sarıp yumak etmemiş
Becit becit ısmarlar, gelsin aşsın bezini
Bir serçenin kanadın, kırk kağnıya yüklettim
Kırk çift dahi çekmedi, şöyle kaldı yazılı

Bir sinek bir kartalı, salladı vurdu yere
Yalan değil gerçektir, ben de gördüm tozunu
Bir küt ile güleştim, elsiz ayağım aldı
Güleşip basamadım, göyündürdü özümü

Kaf dağından bir taşı şöyle attılar bana
Öğlelik yola düştü, bozayazdı yüzümü
Balık kavağa çıkmış, zift turşusun yemeğe
Leylek koduk doğurmuş, bak a şunun sözünü

Gözsüze el eyledim, sağır sözüm anladı
Dilsiz çağırıp söyler, dilimdeki sözümü
Yunus bir söz söylemişi hiçbir söze benzemez
Erenler meclisinde bürün mâna yüzünü
Yunus Emre