Tarihsel Eleştiri Kuramı

Düşünürlerin ve edebiyatçıların Antik Çağ’dan başlayarak “Sanat, fenomenleri/geneli/ideal olanı ya da gerçekleri yansıtmalıdır.” görüşünü benimsemeleri; şairlerin, yazarların, ressamların bu görüşe bağlı kalarak eserler üretmeleri; insanları, toplumları, olayları, edebiyatı, sanatı vb.ni bilimsel, ekonomik, tarihsel nedenlerle ya da ideolojik düşüncelerle açıklamaya çalışan anlayışların zaman içinde yaygınlık kazanmaları gibi türlü nedenler; bazı eleştirmenlerin “Edebiyat eserlerini eleştirebilmek için dış dünya gerçeklerini bilmek zorunludur.” cümlesiyle özetlenebilecek eleştiri kuramları geliştirmelerine neden olmuştur. Genel olarak “eserle dış dünya arasındaki ilişkiyi merkeze alan eleştiri kuramları” adını alan bu kuramların en önemlileri şunlardır:

TARİHSEL ELEŞTİRİ KURAMI
Tarihsel eleştiri kuramı edebî eserlerin, yazıldıkları dönemin tarihsel gerçeklikleri ışığında incelenmesi gerektiği görüşünü ileri sürer. Bu kurama göre bir okurun geçmiş yüzyıllarda yazılmış bir eseri anlayabilmesi, değerlendirebilmesi, böylelikle o eserin tadına varabilmesi; eserin yazıldığı çağın koşullarını, inançlarını, dünya görüşünü, sanat anlayışlarını, yaşam biçimlerini, o zamanda gerçekleşen önemli olayları, kısacası o dönemin tarihini ve o dönemin zihniyet dünyasını bilmesi koşuluna bağlıdır. Bunların bilinebilmesi, birtakım tarihsel ve kültürel incelemelerde bulunmayı zorunlu kılmaktadır. Bu incelemeleri yaparak okuyucunun metni anlamasını kolaylaştırmak, aynı zamanda bir edebiyat tarihçisi olan eleştirmenin görevidir.

Tarihsel eleştiri, ele aldığı eseri öncelikle edebiyat tarihinde var olan edebiyat geleneklerinden birine oturtmaya çalışır. Söz gelimi eleştirmen, “Bu şiir divan edebiyatı şiir geleneğine bağlı kalınarak oluşturulmuştur.” der. Böylelikle bu gelenekte şairlerin bu tür metinler oluşturarak neleri amaçladıklarını, şiir yazarken nelere dikkat ettiklerini, şiirlerinde neleri anlatmak istediklerini açıklayarak bir bakıma şiire hangi açıdan bakılması gerektiğini ortaya koyar ve incelediği şiirde bu nitelikleri bulmaya çalışır.

İncelenecek eseri tarihsel bir çerçeveye, bir edebiyat geleneğine ve o edebiyat geleneğinin oluşturulduğu dönemin hâkim zihniyetine göre değerlendirmeye ve an­lamaya çalışan bu eleştiri kuramında eserin dil özellikleri üzerinde önemle durulur. Çünkü geçmiş yüzyıllarda ya­zılmış bir eserde bazı kelimeler o günkü anlamlarını bu­gün kaybetmiş olabilir. Eleştirmen -bu kişi aynı zaman­da bir edebiyat tarihçisi olmak durumundadır- eserin di­liyle ilgili açıklamalar yaparak bu gibi güçlükleri ortadan kaldırmaya çalışır.

Tarihsel eleştiri kuramına göre, bir metnin anlaşıl­ması için o metnin yazarının hayat hikâyesinin de bilin­mesi gerekir. Bu yönüyle tarihsel eleştiri kuramıyla sa­natçıyı merkeze alan edebiyat kuramları arasında ben­zerlik vardır.

Tarihsel eleştiri kuramına göre, bir eser, oluşturul­duğu toplumda zaman içinde ortaya çıkmış edebiyat ge­leneklerinden birine dâhil edilebiliyor, yazıldığı dönemin okurunun edebî eserlerle ilgili beklentilerine cevap vere­bilecek nitelikleri taşıyorsa, o eser, yazılış amacına ulaş­mış demektir. O hâlde böyle bir eseri, yazıldığı dönemin beklentilerini ve beğeni ölçütlerini dikkate almadan değerlendirerek güzel bulmamak söz gelimi “Bu şiirde kul­lanılan mazmunlar, edebî sanatlar, Arapça ve Farsça kelimeler çok fazla, bunlar şiiri anlaşılmaz kılıyor.” ya da “Bu eserde anlatılan sevgilinin özellikleri çok komik, böy­le güzel, böyle güzellik anlayışı olur mu, bu şiir yaşamın gerçeklerinden çok uzak.” şeklinde değerlendirmek yan­lıştır. Tarihsel eleştiri kuramına bağlı kalan eleştirmenle­re göre bir edebî eser yazıldığı dönemde “güzel bir eser” şeklinde nitelendirilmeyi hak ediyorsa bugün de “güzel ve başarılı bir eser” olarak nitelendirilme­yi hak ediyordur.

Tarihsel eleştiri, bütün zamanlara ve bütün metinle­re uygulanabilecek evrensel sanatsal ölçütler olmadığına inanır. Bu nedenle de eserin okuyucuda yaratacağı es­tetik etkiyi ve çağrışım zenginliğini göz ardı ederek ede­bî metni, tarihî bir belgeyi açıklar gibi açıklar; tarihsel ve ansiklopedik niteliği ağır basan açıklamalarda bulunma­yı daha çok önemser.