Dilin İnsan ve Toplum Hayatındaki Yeri ve Önemi

DİLİN İNSAN VE TOPLUM HAYATINDAKİ YERİ VE ÖNEMİ

Dil, insanların seslerden yararlanarak birbirleriyle iletişim kurmalarını sağlayan bir sistemdir. İnsan hayatının merkezinde yer alan dil, kişinin, kendisini, sosyal çevresini ve evreni tanımasını ve içinde yaşadığı toplumun geçmiş birikimlerini özümsemesini sağlar. İnsanoğlu, göstergelerden oluşan bir sistem olan dili, içinde bulunduğu toplumun ana dili olarak hazır bulur. Zamanla bu dili öğrenir; duygu, düşünce ve isteklerini bu dille yani ana diliyle çevresindekilere iletir.

İnsanın en ayırt edici özelliklerinden biri, düşünen bir varlık olmasıdır. Düşünme, olaylar ve varlıklar arasında bağ kurmadır. Varlık ve hareketleri, düşünce dünyasına taşıyan, dildir. Düşünce, soyut bir kavramdır, onu yalnızca dil ile belli bir şekle sokmak ve somutlaştırmak mümkündür. Bu nedenle Alman filozofu Heidegger, “Dil, düşüncenin evidir.” demiştir.

İnsan, hayatı boyunca duygu ve düşüncelerini başkalarıyla paylaşma ihtiyacı hisseder. İnsanın bu ihtiyacını karşılamasının en doğal ve kolay yöntemi, konuştuğu dilden yararlanmaktır.
İnsanların birbirlerini anlamasını ve toplumsal yaşamın belli bir düzene göre sürdürülmesini sağlayan dil, hayatın her alanında varlığını hissettirir. Evde, okulda, sokakta, çarşıda, iş yerinde, kısaca her yerde aynı dili kullanarak anlaşan bireyler arasında toplumsal ilişkiler güçlenir. Dilin bu toplumsal işlevi, çoğu yerde bireysel işlevinin önüne geçer. Dil, insan topluluklarının millet olmasını sağlar; bireylere aidiyet duygusu, toplumlara millet olma bilinci kazandırır.

Not: Dilin günlük kullanımıyla bilim, felsefe ve edebiyat eserlerindeki kullanımları birbirinden farklıdır. Günlük dil, anlamı herkesçe bilinen kelimeler; bilim, terimler; felsefe, kavramlar; sanat ise imgeler üzerine kurulur.

Dilin Tanımları:

Dil, insanlar arasında anlaşmayı sağlayan doğal bir araç; kendine özgü kanunları olan ve ancak bu kanunlar çerçevesinde gelişen canlı bir varlık, bilinmeyen zamanlarda temeli atılmış bir gizli antlaşmalar sistemi, seslerden örülmüş toplumsal bir kurumdur.
Muharrem ERGİN

Dil, bir anda düşünemeyeceğimiz kadar çok yönlü, değişik açılardan bakınca başka başka nitelikleri beliren, kimi sırlarını bugün de çözemediğimiz büyülü bir varlıktır.

Doğan AKSAN

Dil, bir toplumu oluşturan kişilerin düşünce ve duygularının o toplumda ses ve anlam bakımından ortak öğeler ve kurallardan yararlanarak başkalarına aktarılmasını sağlayan çok yönlü ve gelişmiş bir sistemdir.
Zeynep KORKMAZ

Kültürü var eden unsurlardan biri olan dil aynı zamanda kültürü var eden edebiyat, din, gelenek, görenek gibi diğer unsurların da taşıyıcısıdır.

“TDK Türkçe Sözlük”te “tarihsel, toplumsal gelişme süreci içinde yaratılan bütün maddi ve manevi değerler ile bunları yaratmada, sonraki nesillere iletmede kullanılan, insanın doğal ve toplumsal çevresine egemenliğinin ölçüsünü gösteren araçların bütünü, hars, ekin” sözleriyle tanımlanan “kültür”ü bugüne kadar pek çok düşünür de kendine göre tanımlamıştır. Bu tanımlardan birkaçına göz atalım:

Kültürün Tanımları:

Kültür (hars), bir milletin dinî, ahlâki, hukuki, mu-akalevî (entelektüel), bedii (estetik), lisani (dilsel), iktisadi (ekonomik), fennî (bilimsel) hayatlarının ahenkli mecmuasıdır (toplamıdır).
Ziya GÖKALP

Kültür, bir topluluğu, bir milleti millet yapan, onu başka milletlerden ayıran hayat tezahürlerinin bütünüdür. Bu hayat tezahürleri her milletin kendine has olan millî değerleridir.
Muharrem ERGİN

Kültür denilince karşımıza bir yığın hadise çıkar. Bir toplumda, tabiatın dışında, insan elinden ve dilinden çıkma her şey kültür kavramı içerisine girer.
Mehmet KAPLAN

Kültür, bir milletin bütün fertlerinin yer aldığı manevi hayattır.
F. A. WOLF

Kültür, bir topluluktaki gelenek, görenek, davranış tarzları, kurum ve kuruluşlardan oluşan uyumlu bütündür.
R. THURNVVALD

Kültür; bilgiyi, inancı, sanatı, ahlâkı, hukuku, örf-âdeti ve insanın toplumun bir üyesi olması dolayısıyla kazandığı diğer bütün maharet ve alışkanlıkları içeren karmaşık bir bütündür.
E. B. TAYLOR

Kültür bir toplumun yaşama tarzıdır.
C. VVIESLER

Kültür, atalardan gelen maddi ve manevi değerlerin toplamıdır.
E. SAPIR

Tarihin derinliklerinden süzülüp gelen; zamanın ve ihtiyaçların doğurduğu, şuurlu tercihlerle manalı ve zengin bir sentez oluşturan; sistemli ve sistemsiz şekilde nesilden nesle aktarılan; bu suretle her insanda mensubiyet duygusu, kimlik şuuru kazanılmasını sağlayan; insana çevreyi ve şartları değiştirme gücü veren; nesillerin yaşadıkları zamana ve geleceğe bakışları sırasında “geçmişe atıf düşüncesini geliştiren inanışların, kabullenişlerin, yaşama şekillerinin bütününe kültür denir.
Sadık Kemal TURAL

Tarihsel süreç içinde birçok millet, yaşamı ve yaşam ötesini diğer milletlerden farklı biçimlerde algılamış ve yorumlamış; buna bağlı olarak da farklı yaşam biçimleri oluşturmuştur. Bu farklılıklar, o milletlerin dillerine ve dilleri ile oluşturdukları edebî, dinsel, felsefi, bilimsel vb. metinlere de yansımıştır. Bu bağlamda dil, tinsel (manevi-kültürel) alanın oluşmasını sağlayarak bireylerin hem kültürel kimliklerini oluşturmuş hem de bunu ifade etmelerine olanak sağlamıştır.

Kültür, sürekliliğini kuşaktan kuşağa aktarılmasına borçludur. Bu aktarmada en önemli araç, kültür taşıyıcı eserlerdir. Bir şarkı, bir türkü, bir şiir, bir halk hikâyesi bu anlamda büyük önem taşır. Bu eserlerin oluşmasında ve kuşaktan kuşağa aktarılmasında dil çok önemli bir işlev üstlenir. Bu bağlamda dil için, kültüre ait bütün değerleri bünyesinde barındıran bir hazinedir, demek yanlış olmaz.
Bir şair duygu, düşünce, coşku ve hayallerini ancak ana diliyle kendi milletinin fertlerine ulaştırabilir. Bir yazar, bir bilim adamı, bir devlet adamı, bir filozof, görüşlerini topluma ancak dil aracılığıyla yayabilir. Milletimizin hoşgörüye dayalı din ve insan algısı Yunus Emre‘nin ilahilerinde, özgürlük aşkı ve vatan sevgisi Mehmet Akif in İstiklal Marşı’nda, istanbul sevgisi Yahya Kemal’in şiirlerinde somutlaşmıştır. Bu duyguların gelecek kuşaklara aktarılarak yaşatılması, böylelikle de millî kültürün devamlılığı dil ile mümkün olmaktadır.

Bazı eserler, Türk kültürünün oluşması ve günümüze kadar ulaşması noktasında çok önemli işlevler üstlenmişlerdir. Türk dilinin ilk yazılı metinleri olan Köktürk Yazıtları, bunlar arasında sayılabilir.

Köktürklerin varlığı, sorunları, yöneticileri, yönetim anlayışları, dilleri, inançları vb. hakkında bilgi sahibi olmamızı sağlayan bu metinler, VIII. yüzyılda oluşturulmuştur.

Kaşgarlı Mahmut‘un yazdığı Divânü Lûgâti’t-Türk de dilimiz ve kültürümüz açısından son derece önemli bir eserdir. Türk dilinin ilk sözlüğü olan Divânü Lûgâti’t-Türk, bir sözlük olmanın yanı sıra yaklaşık 1000 yıl öncesinin Türk dünyasıyla ilgili çok önemli bilgiler de içermektedir. Bu eser oluşturulmasa, o zamanki Türklerin yaşama şekilleri, dünya görüşleri, gelenek ve görenekleri, kullandıkları kelimeler, söyledikleri şiirler belki de hiçbir zaman bilinmeyecek, bu da kültürün aktarılmasındaki önemli bir köprünün yıkılması anlamına gelecekti.

Dil, sadece yazılı metinler aracılığıyla değil, sözlü ürünler aracılığıyla da kültürün oluşmasını ve gelecek kuşaklara aktarılmasını sağlar. Nitekim milletimizin geleneklerinin, değer yargılarının, binlerce yıllık hayat tecrübelerinin en özlü ifadeleri, kuşaktan kuşağa çoğunlukla mani, türkü, atasözü, deyim gibi sözlü ürünlerle aktarılmıştır.

Dilin kültür taşıyıcılık işlevi sadece bizim milletimize özgü değildir. Bugün millet dediğimiz ne kadar topluluk varsa o kadar da millî kültür vardır. Onların da kültürlerinin oluşmasında ve yeni nesillere aktarılmasında en önemli işlevi, kendi ana dilleri görmüştür.