Öğretmenler Günü İçin Tiyatro

öğretmenler günü için tiyatro

ÖĞRETMENLER GÜNÜ İÇİN TİYATRO

(Sahne bir evin salonudur. Sahnede iki koltuk, bir sehpa; koltuğun üzerinde bir kravat ve bir gazete bulunur. )

(Fonda müzik çalmaktadır. Kadın elinde kahve tepsisiyle sahnede belirir, tepsiyi sehpaya koyar ve eşine seslenir.)

KADIN: Beyy, beyyy! Nerede kaldın? Hadi, kahveler hazır!

ÖĞRETMEN BEY: (Adam içeri girer.) Geldim hanım, geldim… Kravatımı arıyordum, bulamadım, nereye koydum acaba, sen gördün mü?

KADIN: ( Kadın koltuğun üzerinden kravatı alarak) Burada, burada… En sevdiğin kravatını takmak isteyeceğini tahmin edip hazırlamıştım zaten.

ÖĞRETMEN BEY: Sağ ol hanım, iyi ki varsın. Peki, bu takım elbise sence nasıl olmuş? Bugüne uygun mudur, yakıştı mı dersin?

KADIN: Aman Bey!.. Dert ettiğin şeye bak, yakışmaz olur mu? Şu kravatı da tak da bir de öyle bakalım.

(Kadın kravatı öğretmene verir. Öğretmen kravatı boynundan geçirirken hanımı da kravatı eliyle son kez düzeltir.)

KADIN: İşte şimdi tamam. Dur şöyle de bir bakayım…Evet, evet… Çok iyi oldu.

ÖĞRETMEN BEY: Teşekkürler hanım, sen de olmasan.

KADIN: Hadi, gel şöyle oturalım, kahveleri soğutmayalım.

( Öğretmen ve hanımı koltuğa otururlar. Kahveden karşılıklı birer yudum alırlar. )

ÖĞRETMEN BEY: ( Öğretmen eline gazetesini alır ve gazeteye göz gezdirirken bir yandan da konuşmaya devam eder.) Eeee hanım! Bugünleri de görmek varmış…Emekli olmak da varmış…

KADIN: Allah nasip etti de gördün çok şükür. Emekliliği göremeden ölenler de var. Bak Nihat Beye, ansızın ayrılıverdi aramızdan.

ÖĞRETMEN BEY: (Öğretmen gazeteyi yavaşça kenara bırakıp hanımıyla konuşmaya devam eder.) Öyle tabii… Allah rahmet eylesin.

KADIN: Eeee, sevinmen gereken yerde üzülüyorsun. Sen de!…

ÖĞRETMEN BEY: ( Üzüntülü bir yüz ifadesiyle) Tuhaf… Göreve ilk başladığım zamanlarda, daha henüz genç bir stajyerken bunca sene nasıl geçer, diye düşünürdüm. Seneler gözümde büyürdü; emeklilik, umutla beklenen ama hiç gelmeyecek gibi bir gemi gibiydi benim için.

KADIN: ( Kadın, kahvesinden bir yudum alarak) Biliyorum, evlendiğimizden beri söylersin bunu. Senin şu meşhur “emeklilik hayallerin”… Eee, o gün geldi işte!…

ÖĞRETMEN BEY: Geldi, hem de ne çabuk!… Günler geçip gidiyormuş, o gemi gerçekten geliyormuş.

KADIN: Hadi üzülme artık, hem senin yerine göreve başlayacak nice genç öğretmenler var, senin bıraktığın yerden onlar devam edecekler. Onları düşün…

ÖĞRETMEN BEY: Haklısın hanım. Ama kolay değilmiş. İnsan, o hengamenin içindeyken bir an önce bitsin, ebedi tatil demek olan emeklilik gelsin istiyormuş ama… İş ciddiye binince zormuş.

KADIN: Nesi zor bunun? Farz et ki yaz tatiline giriyorsun ama uzun bir yaz tatili… Artık hep tatil senin için.

ÖĞRETMEN BEY: ( Üzgün bir ruh haliyle) Arkadaşlardan, okul ortamından, hele ki öğrencilerimden ayrılmak zor geliyor. Öğretmenler odası sohbetlerine katılamayacağım artık. 10 dakikalık o doyumsuz muhabbetler de olmayacak.

KADIN: Ben seninle sohbet ederim bey, her zamaki gibi kahveler de benden…

( Öğretmen, kahvesinden son bir yudum alarak kalkar, düşünceli bir şekilde bir iki adım atar, koltuğun arka tarafına geçer ve konuşmaya devam eder.)

ÖĞRETMEN BEY: (Hüzünlü bir gülümsemeyle hanımına dönerek) Düşünebiliyor musun hanım? Öğrencilerim de olmayacak artık. Soru sorduğumda heyecanla kalkan o parmakları göremeyeceğim; deli gibi atan o genç kalplerine dokunamayacağım… İnan… İnan ki hiç kolay olmayacak benim için.

KADIN: Eee, öyle. Torun peşinde koşarsın artık, malum büyük gelinin doğumuna da az kaldı.

ÖĞRETMEN BEY: Haklısın… Bir de o var tabii… Ama yine de kolay değil. Bir devre önce mezun ettiğim öğrenciler sınava girecek, aklım onlarda hanım. Nasıl hazırlandılar, iyi bir okulu kazanabilecekler mi acaba?…

KADIN: ( Kadın birden ayağa kalkar ve ses tonunu yükseltir.) Ben torun geliyor diyorum, sen hâlâ mezunlar diyorsun! Bırak artık başkaları ilgilensin bey! Son zil çalıyor bugün senin için. Üstelik hem senin için hem de benim için… Zil çalacak, ziller çalacak… Onlar sınıflarına gidecek uça ese… Sen?… Sen bana, bana döneceksin…

ÖĞRETMEN BEY: (Hafifçe başını sallayarak eşini onaylar.) Evet, haklısın hanım, haklısın! Neylersin ki biz olmasak da sınıflar boş kalmayacak, ziller hep çalacak, çalmaya devam edecek. Hani, Zeki Ömer Defne de diyordu ya!.

( Öğretmen sahnede gezinerek fon eşliğinde şiiri okur. )

Zil çalacak… Sizler derslere gireceksiniz bir bir.
Zil çalacak, ziller çalacak benim için,
Duyacağım, evlerden, kırlardan, denizlerden;
Tâ içimden birisi gidecek ardınızdan uça ese…
Ama ben, ben artık gidemeyeceğim.

Zil çalacak… Siz geminize, treninize gireceksiniz bir bir.
Zil çalacak, ziller çalacak benim için,
Duyacağım, iskelelerden, istasyonlardan bütün;
Tâ içimden birisi koşacak ardınızdan…
Ama ben, ben artık gelemeyeceğim.

Sonra bir gün zil çalacak yine,
Hiç kimseler, kimsecikler duymayacak…
Ne sınıflar, ne iskeleler, ne istasyonlar, ne siz…
Tâ içimden birisi kalacak oralarda…
Ben gideceğim.

(Şiir bittikten sonra)

KADIN: Sabah sabah yine duygusala bağladın bey… Anlaşılan bundan böyle hep şiir dinleyeceğiz.

ÖĞRETMEN BEY: ( Öğretmen hanımının yanına gidip oturur.) Eee, neylersin hanım, biliyorsun ki şiir olmazsa olmazlarımdan, onsuz yapamıyorum. Ama sana söz, şiirlerimi artık hep sana okuyacağım.

KADIN: Aman aman, tamam! Madem öyle, ne yapalım, biz de dinleriz.

ÖĞRETMEN BEY: ( Öğretmen saatine bakar.) Eee, saatte epey yaklaşmış hanım, en iyisi mi gideyim ben, gecikmeyeyim. (Ayağa kalkar) Sence hazırım değil mi?

KADIN: ( Kadın da ayağa kalkar.) Hazırsın ya, hazırsın elbet. Kırk yıldır hep hazırdın, bugün de hazırsın. Hadi git, vedalaş öğrencilerinle… Hadi git, helalleş arkadaşlarınla, dostlarınla…

ÖĞRETMEN BEY: Hoşça kal hanım. Ben artık gideyim. Bu son veda, bu veda son görevim. Yüreğimin yarısını sınıfta bırakıp da gelirim. Yerimiz boş kalmayacak, eminim. Bekle beni hanım, bayrağı devreder, dönerim.( Öğretmen sahneden çıkar.)

(Sahne kararır. Fonda müzik çalar. Koltuklar kaldırılır. Altı tane sıra perdenin önüne konulur. Oratoryo ekibi sağlı sollu dizilir.)

(Öğretmen sınıfa girer, öğrenciler ayakta beklemektedir. Sınıfın akıllı tahtasında mezun öğrencilerin hazırladığı klip oynamaktadır. Klip biter. Sınıf başkanı Yiğit söze girer.)

YİĞİT( Sınıf Başkanı): Hocam, mezun öğrencileriniz bugünün anısına sizin için bir klip hazırlayıp göndermişler, girişte size sunmamızı rica ettiler, umarım beğenmişsinizdir!

ÖĞRETMEN BEY : Çok duygulandım gençler, düşünüyorum da hâlâ dün gibi, ne de hızla geçip gitmiş zaman. Onlar da bir zamanlar şu an sizin oturduğunuz bu sıralardaydı. Şimdi ise memleket için koşturan birer nefer oldular. Yolları da bahtları da açık olsun.

Benim yiğit, benim güzel, benim çalışkan öğrencilerim. Unutmayın, bu vatanın, bu milletin evlatları sizlersiniz. Sizler “gelecek”siniz. Bu vatan, bu millet var oldukça siz de varsınız, o yoksa sizler de yoksunuz. Okulunuzu, öğretmenlerinizi seviniz. Büyük başarılarınız ancak el ve gönül birliğinden doğar. Rabb’im yâr ve yardımcınız olsun.

Evet gençler, bilirsiniz ki şiiri de severim. Bugünün anısına yazdığım son şiirimi de size ithaf ederek veda ediyorum. Bu şiirimi Zeynep arkadaşınız okusun da hep birlikte dinleyelim.

( Öğretmen cebinden çıkardığı şiir kağıdını Zeynep’e verir. Öğretmen kenara geçip izler.)

HEP BİRLİKTE EL ELE

Nefsimizden kini çekmemiz gerek,
Gönüllere sevgi ekmemiz gerek,
Kardeşçe hislerle bakmamız gerek;
Bir olursak yıkmaz bizi zelzele,
Yaşayalım hep birlikte el ele

Türk, Kürt, Arap, Çerkez, Laz, farkımız yok,
Vatan bir, bayrak bir, tefrikamız yok,
Gidecek başka yer, toprağımız yok;
Bu yurt, bizlere emanet son kale,
Yaşayalım hep birlikte el ele.

Tasada üzüldük, sevinçte güldük,
Ekmeği paylaştık, ikiye böldük,
Farklı fikirleri zenginlik bildik;
Bir gergefte işlenmişiz dantele,
Yaşayalım hep birlikte el ele

Şimdi şahlanıp dirilme anıdır,
Kırgınlıkların dürülme anıdır,
Dostça sımsıkı sarılma anıdır;
Türküler, zılgıtlar dökülsün dile,
Yaşayalım hep birlikte el ele.

Yolcusuyuz üç-beş günlük âlemin,
Huzur varken, gereği yok elemin,
Aynı ülkü için etmeli yemin;
Var mı memleketten mühim mesele?
Yaşayalım hep birlikte el ele.
Muhittin Alaca

YİĞİT( Sınıf Başkanı): (Şiirin bitiminde elini kaldırır.) Hocam, bizlere verdiğiniz emekler için arkadaşlarım adına size teşekkür ediyoruz, sizi asla unutmayacağız. Bizler de öğretmenlik mesleğinin ne kadar kutsal olduğunun farkındayız.Bu vatan için bu millet için yorulmadan çalışacağımıza söz veriyoruz.Hakkınızı helal ediniz. Bugünün anısına, kabul ederseniz, sizin için arkadaşlarla bir oratoryo hazırladık onu size sunmak istiyoruz.

ÖĞRETMEN BEY : Buyurun evlatlarım, bundan böyle söz de sahne de sizde!..

( Öğretmen kenara çekilir, oratoryo fon eşliğinde yerini alır ve sunumunu yapar. Oratoryonun bitiminde öğretmen ve eşi sahnede yerini alır ve baş selamıyla seyirciyi selamlarlar. Öğrenciler sırayla sağdan ve soldan çıkış yaparlar.)