Türk-i Basit

Divan edebiyatında günümüzdeki anlamıyla akımlardan söz edilemez. Divan edebiyatı belli bir dünya görüşüne ve sanat anlayışına dayalı bir edebiyat olarak zaten başlı başına bir akımdır. Ayrıca toplumsal yapının yeni oluşumlara uygun koşullar üretmemesi de bu edebiyatta akım kavramının geçerlilik kazanamamasının bir başka nedenidir. Bu nedenle divan edebiyatında yeni gibi görünen bazı arayışlar, bir eğilim olmaktan öte gidememiştir. Bunların başlıcaları ise Türkî-i Basit, mahallileşme ve Sebk-i Hindi tarzlarıdır.

TÜRKÎ-İ BASİT

14. ve 15. yüzyıllarda klasik şiirimizin Arapça, Farsça sözcük ve tamlamaların işgaline uğradığını; bunun sonucu olarak Türk şiir dilinin kendi kişilik ve zenginliğini kaybeder duruma geldiğini düşünen bazı sanatçılar, bu duruma tepki gösterdiler ve Türkî-i Basit (Basit Türkçe) adını verdikleri bir hareketi başlattılar.

15. ve 16. yüzyıllarda Aydınlı Visali, Edirneli Nazmi ve Tatavlalı Mahremi adlı sanatçıların savunduğu bu anlayış, güçlü sanatçılarla desteklenmediği için fazla etkili olmamıştır.

Türkî-i Basit şairlerinin en önemli özellikleri, Arapça-Farsça sözcüklerden kaçınarak Türkçeye yönelmeleri; hemen hemen öz Türkçe şiirler yazmaları olmuştur.

Yabancı sözcük ve tamlamaları şiire sokmayan bu şairler, konu, nazım biçimi ve ölçü bakımından divan şiiri geleneğini devam ettirmişler; ancak mazmunlar yerine halk dilindeki mecazları, deyimleri atasözlerini kullanmaya çalışmışlardır.